Kategoriler KPSS Kitapları Yayınevleri Yazarlar Mağazalar Çok Satanlar Kampanyalar Yeni ÇıkanlarSipariş TakibiMağaza Aç
ARA
Satıcı Puanı: 9,9
Kitapsec.com müşterileri tarafından verilen zamanında gönderim, paketleme ve genel alışveriş deneyimi puanlarına göre satıcı puanı hesaplanmaktadır. Değerlendirmeler son 6 ay içerisinde yapılan değerlendirme sayısını vermektedir.

Mudejares Sefarades İz Yayıncılık

Mudejares Sefarades İz Yayıncılık | 9789753556576
Üretici Liste Fiyatı: 308.00 TL
Kitapseç Fiyatı:252.56 TL
ISBN / BARKOD
:
9789753556576
Mağaza
:
Yayınevi / Marka
:
Yazar
:
Kazancınız
:
55.44 TL
Kazanacağınız Puan
:
252 Puan
Kitap Ebatı
:
13x21
Kargo İndirimi
:
690 TL üzeri Kargo BEDAVA
Tedarik Süresi
:
En geç 30 Nisan Salı gününe kadar
Bu ürün size KitapSeç
KİTAPSEÇ PAZARYERİ
Tüm satıcılarımız Kitapseç hizmet standartlarını garanti eder.
Ücretsiz İade
Hızlı Teslimat
Müşteri Desteği
Satıcı: KitapSeç
Satıcı Ünvanı: ADRES7 Elektronik Ticaret ve Bilişim Hizmetleri Anonim Şirketi
İletişim: Satıcıların iletişim e-posta adresi kitapsec tarafından kayıt altındadır.
tarafından gönderilecektir.

Mudejares Sefarades İz Yayıncılık

Reconquista sürecinin tamamlandığı 1492 yılı İspanya’da İslam hakimiyeti ya da Endülüs Devleti’nin sona erişine tanıklık etti. Orada kalan Endülüs Yahudileri (Sefarades) hemen ve tamamen, Müdeccen (Mudejares) olarak anılan Endülüs Müslümanlarının ise pek çoğu 1610 yılına kadar ülkeden çıkarıldılar. Kendi tercihleriyle göç edenler de az değildi. Bu arada yoğun bir hıristiyanlaştırma faaliyeti başlatan Hıristiyan İspanya, Hıristiyan din adamlarının yönetimindeki Engizisyon Mahkemesi vasıtasıyla bir etnik temizlik kampanyasına imza attı. İnsanlık tarihinde eşi benzeri az görülen bir hadise olarak Endülüslülerin hıristiyanlaştırılması ve göçleri, gerçekte büyük ıstırap ve katliamlarla dolu bir facianın adıdır.1492 yılında Osmanlı topraklarına kabul edilen Endülüslü göçmenler sadece Yahudilerden ibaret değildi. Aynı yıl ve sonraki yıllarda da Osmanlı ülkesine (Kuzey Afrika, İstanbul, Balkanlar ve Anadolu) Müdeccen göçü devam etmiştir. Osmanlıların hizmetine giren Müslüman korsanlar ve XVI. yüzyılda Cezayir beyleri vasıtasıyla hem Endülüslü Müslümanlara yardım edilmiş, hem İspanya kıyıları vurulmuş ve hem de Batı Akdeniz, Kuzey Afrika ve Mağrib’te Osmanlı hâkimiyeti tesis edilmiştir.Elinizdeki kitap Endülüs faciasının ardından Müslüman ve Yahudilerin Osmanlı ülkesine göçlerini ve Osmanlı devletinin Endülüs’e duyduğu ilginin boyutlarını incelemektedir. Daha önce yayınevimizin neşrettiği Reconquista adlı araştırmasından tanıdığınız yazar bu kitabında Reconquista’dan Sonra” olup biteni Osmanlı-Türk coğrafyasına bakan yönleriyle ele alıyor.HAKKINDA YAZILANLAR Osmanlılar Endülüs’e Yardım Etmedi mi? Mustafa Armağan, Mostar, Sayı: 31, Eylül 2007; Büyük Osmanlı Projesi, İstanbul: Timaş, 2008, s. 217 vd.“…Ve ol tarafda asâkir-i zafer-rehberimde feth u nusret müyesser olmağiçün ulemâ ve sulehâ ve sâir ehl-i İslâma leylen ve nehâren hayr duâdan hâli olmayup ve dâima ol cânibin ahvâl ü evzâ’ın i’lâm itmekten hâli olmayasız.”Sultan II. Selim’in fermanından (1569)Konferanslarımın sonları, yeterince kışkırtılmış olan dinleyicilerin soru sağanağı altında geçer. Kimisinin anlattıklarımdan fena hâlde kafası karışmıştır; bunlar konuşmamı dikkatle dinlemiş ve not almış olanlardır, bazı noktaları açmamı isterler. Kimisi de konu dışından sorar; kafasına takılmış bazı sorulara aydınlık getirme peşindedir besbelli. Şahsen tercihim birincilerden yanaysa da, ikinciler de kendi adlarına değil, ortalıkta dolaşan soru bulutu adına konuştukları için, saydam bir cisim gibi gözükürler gözüme. Onlar gözlerine toz kaçmışların telaşıyla sorarlar. İşte matbaa neden geç geldi? İşte Kanunî oğlu Mustafa’yı öldürmeseydi yahut II. Beyazıt’ın yerine Cem Sultan padişah olsaydı Osmanlı tarihinin gidişatı nasıl etkilenirdi? Ve o kan rengi soru kınından çıkar mutlaka: Osmanlı Endülüslü Müslümanların çağrılarına neden duyarsız kaldı?İçimizi hâlâ yakan bu soruya cevap arayıp bulmak için meğer Mehmet Özdemir ve Lütfi Şeyban’ın çalışmalarını beklememiz lazımmış. Çok şükür ki Endülüs uzmanlarımız yetişiyor artık. Mehmet Özdemir’i Diyanet Vakfı Yayınları’ndan 1994 ve 1997 yıllarında çıkan 3 dikkate değer kitabından ve çeşitli bilimsel makalelerinden tanıyoruz. Lütfi Şeyban’ı ise dilimizde Endülüs’ün sonu ve Osmanlı-Endülüs ilişkileri hakkında yapılmış ilk çalışma sayabileceğimiz Reconquista’sıyla selamladık birkaç yıl önce (İz Yayıncılık, İstanbul 2003).<br>Şeyban şimdi yine birkaç dildeki kaynak ve arşivlerden süzdüğü bilgilerle kaleme aldığı bir kitabıyla karşımızda: Mudejares & Sefarades: Endülüslü Müslüman ve Yahudilerin Osmanlı’ya Göçleri (İz Yayıncılık, İstanbul 2007, 496 sayfa) Kitap sağlam bir tarih bilgisi ve geniş bir görüş açısıyla yazılmış. Bir bilgi mâbedine girmekte olduğunuzu daha eserin ilk sayfalarında yer alan ithaflar ve epigraflardan hissediyorsunuz. Meselâ ünlü Fransız tarihçisi Fernand Braudel’den alıntıladığı, “Tarih, kendini birçok ses tarafından söylenmiş şarkı şeklinde ifade etmelidir” sözü bile eserdeki bakış açısının zenginliğini müjdelemektedir. Ardından da Endülüs’te Müslümanlarla aynı kadere mahkûm edilen ve sonunda Osmanlı’ya sığınarak hayatlarını ve kültürlerini kurtarmış bulunan Yahudilerin yarım asırdır Filistinli Müslümanlara reva gördükleri insanlık dışı muamele karşısında isyanını zapt edemeyen yazar, şu zamanın imbiğinden geçmiş hakikatleri haykırıyor satırlarında:“Biz de Yahudilere diyoruz ki, İslam medeniyetinin dünya hâkimiyeti çağlarında bizden biriydiniz siz. Şimdi siz Hıristiyanlarla birlikte Müslümanları ve kültürlerini yok etme savaşı verirken neye güveniyorsunuz? Tarihî devamlılığı olmayan ve gelip-geçici çağdaş ideolojik düzenlere mi? Unutmayın ki, dünya tarihini herkesten daha iyi bilen sizler, bir gün yine Müslümanlardan başka sığınacak kimse bulamayabilirsiniz!” Tarihi bir “şimdiler dizisi” olarak değil, “uzun süre” anlayışı çerçevesinde ve bir süreklilik zinciri hâlinde kavramış olmanın bilinciyle yazılmış bu sur-ı İsrafil’i hatırlatan uyarı zihinlerimizde bir rüzgâr gibi eserken, biz başımızı kitaba ve asıl konumuz olan Osmanlı’nın Endülüslü Müslümanlara yardım edip etmediği meselesine çeviriyoruz. Ve işte orada gördüğümüz manzara bize anlatılanlardan epeyce farklı çıkıyor.Nasıl mı? AnlatayımEndülüs’teki son bağımsız Müslüman devleti olan Gınata Emirliği’nin düşme tehlikesini yaşadığı dönem, Osmanlı diyarında Sultan II. Bayezid’in iktidar yıllarına denk gelir. Evet, Fatih Sultan Mehmed’in donanmayı güçlendirme çabaları önemlidir önemli olmasına ama, o yıllarda Osmanlı donanması kalkıp İspanya kıyılarına gidecek ve dilediğince ılgar eyleyecek hâlde değildir. Bu dönemde henüz Venedik donanmasının gücüne erişmiş bulunan Osmanlı deniz kuvvetleri, ancak Yavuz Sultan Selim döneminde hem Haliç, hem de Süveyş tersanelerinin açılmasıyla bir dünya deniz gücü kapasitesine erişecek ve donanmanın asıl önemini kavrayıp bir “toplu strateji” çerçevesinde onu kara kuvvetleriyle eşgüdümlü bir şekilde kullanmaya başlayacaktır. Dolayısıyla Gırnata Emirliği’nin düştüğü 1492 yılındaki Osmanlı deniz kuvvetlerinin gücünü ve kapasitesini bilerek bu yorumu, yani Osmanlıların Endülüs’e yardım yapmadığı yorumunu yapmakta fayda vardır.Başlangıçta, yani 1514-1519 yıllarında Osmanlıların “korsan” adını verdiği, fakat bugünkü anlamda korsan (corsair) olmayan “deniz akıncıları” eliyle İspanya’da kalmak ile Kuzey Afrika’ya göç etmek arasında mecburî bir tercihte bulunmaları istenen Endülüs Müslümanlarına bölük pörçük de olsa yardımlar götürülmüş, bu arada Akdeniz’de seyr-ü-sefer hâlinde bulunan bazı İspanyol gemileri esir alınmış ve deniz ticaretini engelleyerek devlete gözdağı verilmek istenmiştir. Korsanlarımız bu ânî saldırılarıyla hem düşmanı tâciz ediyor, hem İspanyolların “Mudejar” dedikleri Endülüslü Müslümanlara moral destek sağlıyor, hem de onların Kuzey Afrika kıyılarına göç etmelerine yardımcı oluyorlardı.İşte bu sırada İstanbul’a bir Endülüs elçisinin geldiği görülür. 1486-1487’de Gırnata Sultanı XII. Muhammed’in elçisi olarak gelen ismi belirlenemeyen elçi, İspanya’daki Müslümanların içinde bulunduğu vahim durumu bir şiirle anlatmayı yeğlemişti. Sonradan “Feryadnâme” adıyla ünlenecek olan bu uzun şiirle Osmanlı padişahı II. Bayezid’den yardım istiyordu elçi. Bunu 1502-1503’deki ikinci bir elçinin yardım talebi izledi. Yine bir şiir, ve bu defa 104 beyitlik. <br>Genellikle II. Bayezid’in bu yardım taleplerini karşılıksız bıraktığı söylenir. Evet, doğrudan doğruya bir askerî müdahalede bulunulmuş değildir. Ancak hiçbir şey yapılmamış demek de doğru olmaz. Neler yapıldığını şöyle bir hatırlamaya çalışalım mı?Padişah, ilk çağrının ardından İspanya Kralı’na hitaben bir mektup yazmış ve Endülüslülere yönelik siyasetinden vazgeçmesini ricâ etmiştir. Ancak bu mektup yeterince etkili olmuş görünmüyor. Ne var ki, ikinci elçinin gelişinden sonra diplomasinin yerini askerî girişimler alacaktır. 1494 yılında Osmanlıların hizmetine girmiş olan Kemal Reis, 1505 yılında bir donanmayla Akdeniz’e sevk edilmiş, Malaga ve Balear adalarına saldırarak çok sayıda Endülüslü Müslümanı Kuzey Afrika ve İstanbul’a taşımıştır. İspanya’nın dışında Napoli, Sicilya ve Papalığı da telaşa düşüren bu deniz akınlarının asıl önemi, Muzaffer Arıkan adlı araştırmacının dediği gibi, taşıdığı Müslüman sayısından çok, Osmanlı Devleti’ni İspanya karşısında aktif konuma geçirmesi olmuştur. Osmanlılar o zamana kadar İspanya’nın üzerine varmayan ve tehditlerine ses çıkarmayan idare-i maslahatçı bir konumdan, taarruz konumuna bu akınlar sayesinde geçmişlerdir. Demek ki, Endülüs’ün uğradığı zulüm, tehdit algılamasını değiştirmiştir devletin.1492’de her ne kadar fiilî bir müdahalede bulanamasa da, Osmanlı Devleti toprakları Endülüs’ten başlayan göçün nakledildiği ana merkezlerden biri olmuştur. Nitekim İstanbul’a gelen Endülüslü göçmenlerin Galata semtine yerleştirildiklerini biliyoruz. Hatta Şeyban’ın deyişiyle,“Kemal Reis ile onun arkadaşları olan Burak Reis, Kara Hasan Reis, Herek Reis ve Pîrî Reis gibi ünlü denizciler hem Venediklilere hem de İspanyol’lara karşı Osmanlılar adına Akdeniz’de cihat etmişlerdir. Padişah bu kadarıyla yetinmek zorunda kalmıştır. Çünkü, o zaman donanma henüz Batı Akdeniz ve İspanya üzerine açılacak kadar gelişmiş değildi.”<Bu gelişmelerin arkasından Cezayir halkının temsilcileri Yavuz’a başvurarak Endülüs’ü işgal eden İspanyol ve Portekiz kuvvetlerine karşı kendilerini savunan Barbaros’a yardım etmesi ricasında bulundular. Yavuz da yeniçeri ve topçulardan müteşekkil bir askerî birliği Cezayir’e yardıma göndermiş ve İspanyollara karşı yanlarında olduğu mesajını vermişti. Osmanlı himaye ve desteğini arkasına alan Barbaros’un İstanbul’a davet edilip Kaptan-ı Derya yapılacağı 1534 yılına kadarki en önemli faaliyetlerinden birisi, Endülüslü Müslümanları kurtarmak maksadıyla İspanya kıyılarına seferler düzenlemek olmuştur. Kıyılara akınlarda bulunan Barbaros, elinden geldiği kadar Endülüslü Müslümanı zulümden kurtararak gemileriyle Afrika kıyılarına naklediyordu. 6 Nisan 1534’de Kanunî tarafından Kaptan-ı Deryalığa tayin edilen Barbaros Hayreddin Paşa aynı zamanda uhdesinde Cezayir Beylerbeyiliği payesini taşıyordu. Barbaros’un Tunus’u İspanyollardan geri aldığı günlerde Endülüslülerden yeni bir yardım çağrısı ulaşıyordu payitaht İstanbul’a. Cezayir’e sığınmış Endülüslü Müslümanlardan (Müdeccenlerden) geldiği tahmin edilen bu mektupta Barbaros’un İstanbul’a gitmesinin ve bağlanmasının kendilerinin aleyhine olduğu ve bu yüzden onun yardımlarından mahrum kaldıklarını söylüyorlardı Endülüslü Müslümanlar. Onlara göre Barbaros tekrar Cezayir’e geri gönderilmeliydi.Öte yandan Kanunî bu mektuba farklı bir cevabı katlıyordu kafasında. önce Orta Avrupa’da Macaristan meselesini halletmeliydi. Nitekim bu işi çözdükten sonra 1543 yılına gelindiğinde kapitülasyonlarla yanına çekmeyi başardığı Fransızlarla işbirliği yaparak İspanya’ya ait şehir ve kaleleri vurmak maksadıyla Barbaros’u Akdeniz’e göndermişti. 110 gemilik bir filoyla Akdeniz’e açılan Barbaros, Marsilya’da Fransız donanmasıyla birleşmiştir. Barbaros’un böylesine devasâ bir donanmayla üzerine geldiğini gören İspanyollar, Fransızları ittifaktan koparmak için onlarla alelacele bir barış antlaşması yapmışlar, böylece Barbaros’un dolu dizgin akınını boşa çıkarmışlardır.Başarısız kalan bu akından sonra bu defa 1552’de Sinan Paşa, 1558’de ise Piyale Paşa komutasındaki filo Batı Akdeniz’e sevk edilmiş, ancak yine somut bir netice alamamıştı. Bu harekâtlarda sadece küçük filoların taciz ve göçmen kurtarma amaçlı harekâtlarıyla yetinmek durumunda kalınmıştı.Anlaşılıyordu ki, merkez üssünden bu kadar uzakta bir büyük deniz savaşına girmek, Osmanlı donanmasının o günkü sınırlarını zorluyordu. Braudel’in Akdeniz kitabında çok güzel açıkladığı gibi, o yıllarda bir ikmâl üssü bulunmadıkça yüksek tonajlı ve asker kalabalığıyla yüklü gemiler uzun yollara dayanamıyor, binleri bulan mürettebat ve asker için gıda ve su sıkıntısı baş gösteriyordu. Gemileri yüzen birer ambara döndürmek, onların zaten ağır olan asker ve top vb. silah yükünü artırmak ve sonuçta hareket kabiliyetini sınırlandırmak anlamına geliyordu. Kanunî bu duruma şöyle bir çözüm yolu bulmuş görünüyor: Bir yandan Fransa üzerinden İspanya kontrol edilirken, öbür yandan da Kuzey Afrika’nın tamamen Osmanlı denetimine girmesi amaçlanıyordu. Gerçi tekrar İspanyolların eline geçen Tunus ancak 1574’de geri alınabilecek, Trablusgarb (Libya) ise 1551’den itibaren Osmanlı hâkimiyetine geçecekti. Böylece Endülüs’te başlayan reconqiusta’yı, yani Endülüs’ün geri alınması hareketini Kuzey Afrika kıyılarına kadar taşımayı hedefleyen İmparator Şarlken’in bu azim teşebbüsünün en azından Afrika’ya ulaşması engellenmiş oluyor ve Endülüslü Müslümanlara dolaylı ama en azından başları sıkıştığında sığınabilecekleri bir yurt sağlanmış oluyordu Akdeniz’in güneyinde. Kuzey Afrika’da Osmanlı hâkimiyetinin Hıristiyanlaşmayı bir duvar gibi engellediği gerçeğini nedense gözden kaçırmıştır tarihçilerimiz.Kaldı ki, Fas hükümdarları gibi bazı Müslüman yöneticiler, Osmanlı hâkimiyetine girmektense İspanyol hükümetiyle dost olmayı tercih etmişlerdi. Bunun da Osmanlı akınlarının etkisini kırdığını ve işlerini zorlaştırdığını görmek son derece önemlidir. Kanunî döneminde Kuzey Afrika kıyıları tamamen Osmanlı hâkimiyetine girmiş olmadığı gibi, Anadolu’nun yanı başında bulunan Kıbrıs gibi önemli bir stratejik ada dahi fethedilmiş değildi. Dolayısıyla o yıllarda “Endülüs’e giden bütün yollar açık değildi.”Kaldı ki, Portekizlilerle yalnız Akdeniz’de değil, artık Kızıldeniz’de ve Hint Okyanusu’nda da kıyasıya bir rekabet ve mücadele başlamıştı. O zaman beğenelim beğenmeyelim, Akdeniz’de şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza:Orta ve Batı Akdeniz’de İspanyol varlığı ile donanmasının bu denli ağırlığı var iken, Portekiz’den kaynaklanan tehlike [henüz] bertaraf edilmemiş iken, ayrıca Kıbrıs’ta ve diğer Ege-Adriyatik adalarında herhangi bir Haçlı ittifakına katılabilecek durumdaki Venedik hâkimiyeti sürerken, hatta Kanunî bile İran seferine çıkmak zorunda kalırken, Osmanlı’nın bütün müştemilatıyla donanmasını İspanya üzerine büyük bir seferle sevk etmesi, kelimenin tam anlamıyla sonucu tahmin edilemeyen bir maceraya atılmaktan başka bir anlam taşımazdı.Yine de elbette doğrudan İspanya kıyılarına bazı seferler düzenlenmek suretiyle Endülüslü Müslümanların kurtarılmasına çalışıldığını söylemek önemlidir. Barbaros’un 1529’da 36 gemiyle İspanya kıyılarına tam 7 sefer düzenlediğini ve baskınlarda 70 bin civarında Endülüslü Müslümanı kurtardığını, 1559’da Turgut Reis’in 14 teknesiyle Niebla kıyısına hücum ederek 2,500 Müdecceni gemilerine aldıklarını, 1561’de Sevilla kıyılarına, 1566’da Malaga’ya çıkarma yaptıklarını, hatta son saldırıda karaya çıkarak Gırnata’ya (Granada’ya) doğru ilerlediklerini, 1570’de Palmera’da bulunan Müslümanları gemilerine aldıklarını, 1584’de Alicante şehri kıyılarına yapılan seferde 2,300 Müslümanı daha kurtardıklarını söylemek yeterli olacaktır. Sonuç olarak 1528-1584 arasında İspanya kıyılarına yapılan ciddî operasyonların toplamının 33 olduğunu söylemek yeterli olacaktır.Daha Kılıç Ali Paşa’nın ve diğer denizcilerin ileriki yıllarda düzenledikleri seferler var ki… sözü uzatmamak için bunları merak edenleri Şeyban’ın değerli çalışmalarına davet ediyoruz. Ancak son olarak tarihçi Andrew Hess’in gündeme getirdiği ilginç bir hususa değinerek yazımı noktalamak istiyorum. Hess’e göre Osmanlıların Endülüslü Müslümanlarla ilişkisi sadece kurtaran-sığınmacı ilişkisi şeklinde anlaşılmamalıdır. Aynı zamanda Endülüslü Müslümanların Osmanlıların Avrupa’daki “Beşinci Kolu” olarak hizmet verdiklerini ve Osmanlı istihbaratına Avrupa’daki seferler ve faaliyetlerinde “içeriden” destek olduklarını görmek gerekir. özellikle bazı Osmanlı seferlerinde bu beşinci kolun katkıları büyük olmuştur.Osmanlı’nın Endülüs’le ilgilenmediği yolundaki yaygın kanaati sorgulamak ve Osmanlı-Endülüs ilişkilerini yeni bir gözle değerlendirebilmek için daha çok çalışmaya ihtiyaç var. Kabul edelim ki, henüz yolun başında sayılırız.PROF. DR. SEMAVİ EYİCE’DEN YAZARA MEKTUP Sayın Lütfi Şeyban,Elden bana gönderdiğiniz kitabınızı dün aldım. Bu oldukça hacimli çalışma, gerçekten Endülüs Müslümanları hakkında çok değerli bilgiler veren bir kaynak kitabı durumunda. Bu konuda Türkçe yeni kitaplara büyük bir ihtiyaç olduğu da büyük bir gerçektir. Yabancı dillerde bu konuda çok yıl önce yapılmış yayınlar olmasına karşılık bizde nedense çok ihmal edilmiştir. Bu bakımdan çalışmanızı takdirle karşılar ve mesainizi verimli bir şekilde sürdürmenizi candan temenni ederim.rnMaalesef gerek tarih gerek sanat tarihi dallarında son yıllarda günden güne artan yayınlar yapılmasına rağmen, bir vakitler İslam’ın veya osmanlılığın hakim olduğu topraklarla ilgili ve oralarda bırakılan hatıralara dair doyurucu çalışmalar ve yayınların yayınlandığını göremiyoruz. Bazı doktora tezlerinin yapıldığına dair haber almakla beraber, ortada basılmış müsbet birtakım kitaplar elde edebilmiş değiliz. Bu bakımdan eserinizin çok önemli olduğunu ve Endülüs İslam devleti ve oradan ayrılanların Türkiye’deki encamları hususunda etraflı bilgi vermesi bakımından çok değerli bulduğumu açıkça ifade ederim.Bu yoldaki çalışmalarınızı sürdürmenizi ve daha yeni eserler vermenizi sizlere nazaran çok daha yaşlı bir ilim adamı olarak beklediğimi samimi olarak ifade ederim.Bana gönderme lütfunda bulunduğunuz kitabınız için tekrar teşekkür eder ve yeni çalışmalarınızı beklediğimi bildiririm.Tebrik ve teşekkürlerimle Prof. Dr. Semavi Eyice 13.03.2009”

Bu Ürüne Bakanlar Bunlarada Baktı

1

Yaşayan Endülüs Mağrib, Muhit Kitap, Lütfi Şeyban, Sümeyra Ocak Ahmed, 9786257674836
Yaşayan Endülüs Mağrib Muhit Kitap
Mağaza: KitapSeç
200.00 TL160.00 TL

2

Endülüs, Ketebe Yayınları, 9786258486810, Lütfi Şeyban
Endülüs Ketebe Yayınları
Mağaza: KitapSeç
231.00 TL181.00 TL

3

Endülüs: Direniş Ve Soykırım Lütfi Şeyban Muhit Kitap
Endülüs: Direniş Ve Soykırım Muhit Kitap
Mağaza: KitapSeç
180.00 TL144.00 TL
Aynı gün Kargo

4

Endülüs Alimleri Lütfi Şeyban Ketebe Yayınları 9786057949899
Endülüs Alimleri Lütfi Şeyban Ketebe Yayınları
Mağaza: KitapSeç
168.00 TL132.00 TL

5

Kültürsüz Olmaz Yetiştir Kendini Lütfi Şeyban Değişim Yayınları 9789756267943
Kültürsüz Olmaz Yetiştir Kendini Lütfi Şeyban Değişim Yayınları
Mağaza: KitapSeç
59.00 TL

6

Müslüman Kadının Dönüşümü Lütfi Şeyban Yazıgen Yayınevi 9786058168565
Müslüman Kadının Dönüşümü Lütfi Şeyban Yazıgen Yayınevi
Mağaza: KitapSeç
45.00 TL31.50 TL

7

Endülüs Albaraka Yayınları 9786058548121
Endülüs Albaraka Yayınları
Mağaza: KitapSeç
780.00 TL585.00 TL
Bu Ürün Bugün 11 defa
Ziyaret Edilmiştir...
Kategoriye Ait En Çok Satan Ürünler
2
Günümüz Türkçesiyle Nutuk Yapı Kredi Yayınları Günümüz Türkçesiyle Nutuk Yapı Kredi Yayınları
70.00 TL 49.00 TL
906 adet Satıldı
4
Yakın Tarihin Gerçekleri Kronik Kitap Yakın Tarihin Gerçekleri Kronik Kitap
145.00 TL 94.25 TL
521 adet Satıldı
5
İmparatorluktan Cumhuriyete Halil İnalcık Kronik Kitap İmparatorluktan Cumhuriyete Halil İnalcık Kronik Kitap
125.00 TL 100.00 TL
521 adet Satıldı
6
Timurlenk Kronik Kitap Timurlenk Kronik Kitap
195.00 TL 159.90 TL
466 adet Satıldı
7
Türklerin Altın Çağı Kronik Kitap Türklerin Altın Çağı Kronik Kitap
125.00 TL 100.00 TL
436 adet Satıldı
8
Şu Çılgın Türkler Turgut Özakman Bilgi Yayınevi Şu Çılgın Türkler Turgut Özakman Bilgi Yayınevi
350.00 TL 245.00 TL
385 adet Satıldı
9
Mitoloji 101 Say Yayınları Mitoloji 101 Say Yayınları
200.00 TL 156.00 TL
383 adet Satıldı
BAŞA DÖN